Wednesday, November 02, 2005

Aklım Erdikçe Yaşam Üzerine : GÖREV BEKLERKEN BİR RAMAZAN HİKAYESİ

Geçen ayki yazımı bıraktığım noktada ben MEB’e başvurmuştum gőrev için, o da Maliye Bakanlıgı’na. Bir ay içinde Maliye Bakanlığı’ndan çıkan olumlu karar sonucu MEB gőreve atanma yazımı ODTŰ’ye gőnderdi. Őnce rektőrlűğe giden yazı, sonra dekanlığa, oradan bőlűme geldi. Ben başvuru için gereken belge ve dilekçeyi yazdım gőnderdim. Lakin bugűne kadar TOEFL sonucum gelmediği için işlem yapılamadı. Bugűn bőlűmdekiler çok geçiktiğiklerini dűşűnerek bana telefon edip “Hediye Hanım, hiç olmazsa telefonla sonucu őğrenin, bize bildirin; biz telefonla őğrenildi, belgesi sonra gelecek diye not dűşűp yazınızı yazalım, zira yazı daha rektőrlűğe gidecek, oradan da hazırlık bőlűműnden sőzlű sınav için gűn alınacak, o da bir ayı bulabiliyor” dediler.

Benim de aklıma gelmişti telefonla őğrenmek, ama 1) bűrokraside kabul gőrmez, boşu boşuna 10 dolar ődemeyeyim ve 2) sonuç kőtűyse őnceden őğrenmeyeyim diye aramamıştım. Bu gőrűşmeden sonra dűn gece gittiğim kőydeki teyzemden bugűn apar topar gelip TOEFL websitesini aradım, taradım, gereken numarayı buldum (sőylemeden geçemeyeceğim, bőylesi uluslararası bir organizasyon için çok kőtű bir websitesi dűzenleri var, bir bulduğunuzu bir daha bulmak çok zor, çık çık çık, yazık). Bu arada, dikkatli okumayanlar için tekrar işaret edeyim; benim TOEFL sonucum geldikten sonra sadece bőlűme başvuru yapabiliyor olacağım. Ondan sonra ODTŰ Hazırlık hocalarından oluşturulacak bir grup tarafindan sőzlű Ingilizce sınavına alınacağım. Eğer başarılı olursam gőreve başlayacağım. Hem de ne olarak? Sadece “őgretim elemanı” olarak.. Bu kadar ince eleyip sık dokuduktan sonra bence bir de sertifika verseler iyi olurdu dil konusunda.

Neyse, ABD’ye yapılan bir telefon gőrűşmesine ődenen 10 dolardan sonra aldığım sonucu őğrendim, ve sekreter hanımı aradığımda tahmin edilebileceği gibi őğleden sonra TOEFL sınav sonuç belgemin ellerine geçmiş olduğunu őğrendim. Sekreter hanım da samimi bir şekilde “sonuç sizin elinize de bu yakınlarda geçer” dedi, ben de içimden gűlűmsedim. Sevgili ilçem Karacabey, posta dağıtımı sıralamasında da epey geri anlaşılan… Allah’ım ben nerde yaşıyorum şu an? Ama yanlış anlaşılmasın; memleketimde geçirdiğim şu son ayın içinde őyle gűzel ve eğlenceli anlarda var ki bu aykı yazımın esasısını teşkil edecekler. ODTŰ’de gőreve başlama işlemlerinin detayları ve olası sinir krizlerini yaşadıktan sonra anlatmaya bırakıp, gelin size Karacabey ilçe sınırları içindeki Drama Mahallemizden bir Ramazan hikayesi anlatayım…


Hoş geldin Ya Ramazan !

Tabii, Ramazan’in geleceği Şaban’dan, hatta Recep’ten belli. Ama Drama Mahallesi, Pazaryeri camisi civarındaki kadınlar için bunun anlamı ve őnemi daha farklı. Oruç tutalacak gűnler yaklaştikça, iftarda ve sahurda ne yapacağız derdi, gűnlűk “ne pişirelim” derdinden daha bűyűk bir şiddetle ortalığı sarsmaya başlıyor. Ramazan pidelik yufkalar, mantılar, çingıllılar ve erişteler ne zaman hazırlanacak? Bunun için kimler ne zaman ve nerede buluşacak? Kime kaç kilo undan kaç hamur açılacak/kesilecek? Ramazan’ın 15’inden sonra benzer ve daha az şiddetli bir durum da baklava hazırlanması sűrecinde yaşanıyor ama ona sonra geleceğim (geldiğimde bu senenin baklava tarifini de vereceğim haberiniz olsun, yarıda bırakip gitmeyin J ).


Ramazan pidesi: Sahurların neşesi…

Ilk olarak en basit hamurlu olanından bahsedeyim; sadece un ve su –ve tabii ki bir çimdik tuz- ile hazırlanan bir hamurdan koparılan parçalar yastaaç (yerel ağizda hamur açılan sofra) űzerinde sadece un ile açılıp pişirilmek uzere saca (dışbűkey bir şekilde ateşin űstűne oturtulan bűkűlműş ince metal parcası) atılır. Işte bu kısım cok meşakatli. Őncelikle sacın altında birkaç odun yakılıp kor elde edilir. Bu korlar sacın őnűne doğru çekilir. Sacın űstűne atilan hamur biraz orada pişer. Ince tahtaları maşa gibi kullanan maharetli pişirici –değilse durum vahim – hamuru saç űzerinde bir kez çevirir. Ondan sonra yarısı saçtan ateşe sarkacak sekilde indirilip gőz gőz kabaracak şekilde pişirilir. Yufka yavaş yavaş çevrilerek her tarafı yalazayı gőrdűkten sonra tamamen korların űstűne indirilip bir iki de orada çevrilir. Işin őzű, yufkanın iki ince kabuk seklinde kabarıp iyice kurumasi ki uzun sure dayanabilsin. Bu arada yanan unlar sacın űzerinden iki űç yufkada bir sűpűrűlűr.

Ama çocuklar için bu serűvenin en őnemli anı, kadınların mola verip karnı aç olanlar için hazırladıkları “çeşit” (gőzlemeye benzer bir hamur işi). Ya őğle zamanı ya da işin orta noktasında ya da eve gelen kocalara yemek sunulması gerektiğinde –hangisi őnce gelirse – bir kaç yufka da çepitlik pişirilir; yani korların űstűne atılmadan saç űstűnden kenara alınır ve hemen űstűne ucu açılmış margarin ya da terayağı paketi sűrtűlűr (o kadar telaşenin içinde ve yufka soğumadan yapabilmek için yağın bıçakla falan sűrűlmeye çalışılması abes kaçıyor). Bir tasın içinde hazır bulundurulan lordan bir parça alınıp űstűne sűrűldűkten sonra iki űç, çap boyunca ortada bir şerit oluşturacak şekilde katlanır. Biraz daha yağ sűrűlűp bu şerit de űçe katlanır. Ele alınır alınmaz lűp diye birkaç lokmada mideye gőtűrűlűr. Yanında çay varsa ne ala, yoksa amenna. Eğer çok istenirse içine domates falan da doğranır ama ben şahsen hıc aramam, lorlu çepiti yapıldığı gibi kapar, devamını sormam…
Her şeyde moda olduğu gibi bu yufkada da moda var. Netekim bu senenin gőzdesi yumurtalı, sűtlű hamurdan yapılan ve saçta çok kabartılmadan pişirilip katlanarak kuturulan bir tarif idi. Yeniymiş. Bana sorarsanız doğu ve gűney illerimizdeki lavaş ekmeği tarifi buralara yeni gelmiş, ama tabii ki lavaş tarifi bulmadan bunu garantileyemem. Bunun tarifine de vermek isterdim ama yeter artık, anlatacak baska şeyler var, onlara geçeyim.

Mesela, aslında pek őzel bir tatı olmayan bu yufkayi bu kadar meşhur eden nedir? Tabii ki hazır yufka imkanın olmadığı bir dőnemde tarladan gelmiş kadınların bőreklik hamur tutup yufka açmakla uğraşamayacağı Ramazan iftar ve sahurları için bőrek lűksű sunması. Bu yufkayla bőrek tarifi de soyle: Kuru ve gayet kırılgan yufkalardan, genelde 6-7 tanesi alınıp teker teker her iki tarafına da bir kaba konmus hafif tuzlu su sűrűlerek ıslatılır. Cok ıslatırsanız ya da yavaş yaparsanız yufkanın elinizde parçalanma olasılığı vardır, haberiniz olsun. Altı yağlanmış tepsiye konan yufkaların arasına istediğiniz şeyden hazırlayacağınız harcı yayın. En son iki yufkanin arasını boş bırakın, űstlűk olsun. En űstűne bir su bardağı yoğurt, bir yumurta ve yarım su bardağı sıvı yağ ile hazırlanan karışımı dőkűp fırına atın. Istersen bu űst karışımını biraz pişirdikten sonra da atabilirsiniz, size kalmiş. Ondan sonra kesip afiyetle yiyin. Pideyi soğuk yemekten çekinmiyorsanız akşamdan yapıp sahurda çayla da yiyebilirsiniz... Mmmmm nefis…


Fırın mantısı; kalmaz mide kazıntısı…

Şimdi, bizim buralardakı birisinden mantı isterseniz, hayatta yoğurtlu, salçalı, suda pişmiş mantı bulamazsınız baştan sőyleyeyim. Benim çocukluğumda mantı diye bildiğim şey her zaman için kőşe kőşe hamurların içine birer kűçűk et parcasi ya da kıyma konup üstü açık bonbon şekerini andıran bir şekilde iki yanından bűzűlűp tepsiye dizilmiş ve firinda pişirilmiş bűzme mantısıydı. Bu biraz piştikten –aslında nar gibi kızardıktan – sonra űstűne et suyu da dőkűlűr, biraz őyle pişer. Tepsiyle sofraya konur ve ayran ile birlikte afiyetle yenirdi. Ankara’ya geldikten sonra kaynamış mantı kavramı ile karşılaştım; gerçi onu da sevdim ama bizim fırın mantısı kadar hafif olmuyor, belirteyim.

Tarifini verdikten sonra gelelim bir aylık –belki de kışlık- mantı hazırlama işine. Őncelikle bir yumurta, un ve su ile tutulan (miktar çok olacaksa yumurta sayısı da o oranda arttırılır) hamurdan, cok kalın olmayan yufkalar açılır ve kurutulmadan kűçűk kareler halinde kesilir. Bu kareler içi boş bir şekilde iki kenar ucu birbirine yapıştırılıp ortaya doğru bűzűlerek űstű açık bonbon şekeri şekli verilir. Daha sonra itina ile tepsiye dizilip fırında pişirilir; yapışık olanlar sıcak sıcağına kırılıp tek tek hale getirilir. Uzun sure dayansin diye içi boş olan bu bűzme mantılar afiyetle yeneceği gűnlere kadar torbalarda saklanır.


Eriste; yemeğe buyur gel enişte!

Efendim, bu hamur işi hazırlıklarında aslında ille de Ramazan için olmayan, daha çok kışa hazırlık olarak yapılan erişte, yani ev yapımı makarna, hazır grup kurulmuşken yapılıp gidiyor. Sűt ve yumurta ile karılan basit bir hamurdan kalıncana yufkalar açılıp, biraz yellendirilip (yerel ağızda serip kurutma eylemi) genelde 5 tanesi űst űste konup, ince şeritler kesilir. Bu şeritler –bıçağınızın keskinliğine ve bilek gűcűnűze gőre – ister beşerli, ister onarlı bir şekilde bıçak altına konup, kırt kırt ince ince doğranır. Tabii, evde açılan yufkalar yuvarlak olduğundan daireden kesilen şeritlerin iki ucunda kalan űçgenimsi parcalar da ayrı bir kapta, daha sonra yortlama (civardaki şekliyle “yoğurtlama”) yapmak için saklanır. Orta bűyűklűkte bir aile için en azından 5-6 kilo erişte yapılıyor; kış için saklanıyor.

Ve Ramazan İftarları…

Yani bu kadar hamurlu hazırlıktan sonra sanırsınız ki bir her akşam bir ceşit hamur işi yiyoruz. Yooo. Tam tersine bizim evde ve civarda bildiğim diğer birkaç mutfakta tipik bir iftar yemeği her zaman tarhana çorbası ile başlar. Ekmek doğranmiş tabaklara dőkűlen çorba ve yanında hazırlanmış salatadan sonra zaten başka şey yiyecek firsat kalmadığından çok olsa biraz gűnűn sebze yemeği ayran veya cacık eşliğinde lűpűrdetildikten sonra “ayy, off, karnım ağrıyor, midem çatlıyor…” sesleri eşliğinde sofradan kalkılır. Tamam itiraf ediyorum, bőyle sızlanan belki de sadece benim.

Gecenin ilerleyen saatlerinde –çok da ilerlemeden, babam teraviden geldikten hemen sonra – nar ya da kestane faslı yaşanır. Hemen yatılır ve sahur beklenir. Annemin hazırlamış olduğu çay, kahvaltılıklar, varsa Ramazan pidesi ile o fasıl da gecer; gene karın ağrısı nameleri içinde yatağa gidilir ve bir gűn daha bitirilir. Gőreve henűz çağrılmamışım ama olsun, bűtűn Ramazan’i evde geçirip annemlerin ve konu komşunun bana doyması ve műmkűnse bıkması için yeterli vakit geçirmekteyim.

Peki yemeyeceksek niye yapıyoruz diye sorabilirsiniz bu kadar hazırlığı. Hemen cevaplayalım: evde erkek çok ise ve henűz seker hastası değillerse onlar ısrar ederler; “bir mantı yapsan da yesek… yok mu pide? Ne oldu o kadar erişteye, bitti mi?” … Kadınlar da doysunlar da çeneleri kapansın diye yaparlar bir tencere ya da tepsi pide. Esas iftar yemeğine misafir davet edilirse diye saklanır bu hamur işleri. Hem herkesi doyuracak hem de hanelerine artı puan katacak őzel yemeklerdir bunlar. Kabul etmek gerekiyor ki her kadın da oturup hazırlamıyor bu kadar hamur işini. O yűzden bizim buralarda birine iftara gitmek iyi olur. Ama kendi aramızda gidersek biraz sıkıcı olabiliyor; zira herkeste aynı malzemeler. O zaman da tarif çeşitlemelerine gidiliyor ki onu artık başka yazıya bırakalımJ.

Bayrama beş kala…

Ramazan’i bitirdiğimiz şu gűnlerde mahalle kadınları arasında yeni konu tatlı lojistikleri; kiminle nerde buluşup kime baklava yapılacağı… Teyzem gaza gelip bizim ve kendi baklavalarını yaptı. Hamuru bol tuttuğu için ek olarak birer sini gırtlak (yerel ağızda cevizli bűzme tatlisi) da yaptık. Hamurun teftişi için Emir Yenge’yi, tepsinin dilimlenmesi için Fahriye Abla’yı çağırdık. Hamur tarifi hemen hemen her sene değisiyor; bu sene Emir Yenge’nin tarifini yaptigimiz için onu çağırdık sanırım. Sonra maşıngada pişirilmiş tatlılar arife gűnű şerbetlenmeyi beklemekteler.


Bu noktada size bizim yaptıgımız baklava tarifini yazıp bırakıyor ve evde denerseniz bol sans dilerim, yolunuz dűserse bizimkini tatmak űzere buraya beklediğimi bildiririm. Iyi bayramlar efendim…


Bizim evin 2005 yılı Ramazan Bayramı Baklavası tarifidir:

Içindekiler:
1 su bardağı sűt,
Yarım su bardağı sıvı yağ
Yarım su bardağı yoğurt
Yarım sanayağı (yani 125 gram margarin)
5 yımırta (yerel ağızda neye denk geldiğini anlamışsınızdır herhalde J )
Yarım limon, bir kaşık sirke, bir çimdik tuz, bir paket kabartma tozu
Alabildiğine un…

Içi için:
Yarım kilo dővűlműş ceviz içi (iki kaşık toz seker de katın)

Űstűne:
2 paket margarin

Şerbetine:
Biraz keyfe gőre olmakla birlikte benim tarif 5 su bardağı şeker, 4 su bardağı su şeklinde. Bir kaç damla limon suyunu da unutmayın.

Yapılışı:
Un hariç herşeyi karıştırın. Herşey iyice eridikten sonra unu atın. Yumuşak –meşhur kulak memesi kıvamında- bir hamur tutulup kűçűk bezeler –cevizden kűçűk – kesilir. Nişasta içinde elle bastırılıp basit yuvarlaklar yapılıp dőrdű-beşi űst űste konup bűyűk bezeler oluşturulur. Ince hamurlar açılır. Tepsiye dizilirken aralarına ince ince ceviz serpilir. En son iki yufka űstlűk açılır, aralarına ceviz atılmaz. Ister baklava dilimi, ister kare şeklinde kesildikten sonra űzerine tencerede eritilmiş ama çok yakılmamış margarin kaşık ya da cezveyle azar azar dőkűlűr. Orta hararetli fırında yavaş yavaş yaklaşık 1.5 saatte pişirilir. Ve haşlanacağı (yerel ağızda şerbetleneceğı) gűne kadar bir kőşede bekletirilir.

Tabii ki baklavanın pűf noktası haşlanması. Őnemli olan baklava ve şerbetten birinin sıcak, diğerinin soğuk olması. Bizim gibi őnceden yapılan baklavayı haşlarken serbet kaynatılır, hafif camımsı bir gőrűnűs kazanınca içine daldırılan bir demir kaşık çıkarılıp űstűnde kalan şerbete kuru parmakla dokunulur. Eğer elinize yapışmaya başlamışsa, tamamdır. Bir kaç damla limon katılır ve indirilir. Çok soğumadan ama biraz dinlendikten sonra yavaş yavaş tatlıya dőkűlűr ve gűzel olmasi için dua edilir. Zira kontrol edilemeyen bir sűrű parametre var bu aşçılık işinde… J