Saturday, April 09, 2005

Aklım Erdikçe Yaşam Üzerine:Yaş ve eş: Otuzuna gelmiş kızlar kime aşık olsunlar?

Şimdi başlığa bakıp kendi yaşım ve olası eşim hakkında konuşacağımı sanıyorsanız bir miktar haklısınız, ama çok da değil. Bugün sizlere, içinde yaşadığım toplumda gözlemlediğim, bir müddet yadırgadığım ama son zamanlarda kabullenmeğe çalıştığım bir konuda fikirlerimi aktaracağım: kadınların kendinden genç erkekler ile ilişkilerinin sebepleri ve fizibilitesi…

Şimdi bana 10 yıl önce sorsaydınız bir kadının kendinden genç birisi ile bırakın evlenmesini bir kenara, çıkmasını bile yadırgar ve olmaz/yürümez derdim.. Toplumda bu kadar yadırganan bir şeyin kabulüne ve yaygınlaşmasına ihtimal bile vermezdim. Bir iki tek tük durumu da istisna olarak görüp geçerdim. Bu konudaki ilk hatırladığım örneklere dönüp bakıyorum. Biri, eski sevgilimin annesi (babasından iki yaş büyüktü sanırım ve babası kendisinden yaşlı bu hanım ile evlenebilmek için epey çaba harcamıstı; aşka bak!). Diğeri bizim dönemden bir kız arkadaş; son sene 5. sınıftan bir delikanlı ile çıkıp bütün tabuları yıkmıştı (Şimdi dönüp bakınca “helal olsun kız ….. sana, ne kadar öngörülü kızmışsın” diyesim geliyor). Son dönem Hollywood artistlerinden Demi Moore ablam, çocuklarına abilik edecek yaştaki Ashten Kutcher delikanlısı ile boy gösterip vay be dedirtti, hala da dedirtmeye devam ediyor. Derken tanıdığım arkadaşlardan bir bayan kendinden küçük bir delikanlı ile çıkmaya başladı, bir sene sonra ani bir evlilik ve ani bir hamilelik (!) haberi aldık (haberleri bu sıra ile aldık J ). Derken başka bir kız arkadaş ki kendisi cok yakın bir arkadaşım, kendinden bir iki yaş küçük bir delikanlı ile çıktı.. İşte o zaman, bu kavramı çok yakınımda hissettim. Sonra hangi kıza sorsam kendinden 5 yaş büyük kadar 5 yaş küçük erkek ile çıkmayı da normal bulduklarını söylemeye başladılar. Hatta bir arkadaşın bu konudaki doğrulaması şoyle:

“30 yaşına gelmiş/yaklaşmış bekar kadınlar, eskiden olduğu gibi olursa 35-40 yaşlarında erkeklere ilgi göstermeleri gerekir.. Gel gelelim bu yaşta hâlâ bekar ya da boşanmış erkekler orta yaş triplerine girip 30luk kızlarla değil, 20lik kızlarla ilgileniyorlar.. O zaman da 30’luk kızlara ya 45-50lik adamlar kalıyor ya da alternatif olarak yaş sınırını düşürüp 20li yaşların son ikinci yarısındaki delikanlılara ilgi gösteriyorlar. Aksi takdirde adil olmayan bir aday eş dağılımı söz konusu oluyor alt kümelerde. Üstelik son dönem spor/sağlık düşkünlüğünden dolayı kadınlar 30’undan sonra orta yaş görüntüsünde olmuyorlar, hala 20’li yaşların sonunda gösterebiliyorlar, o yüzden abes de kaçmıyor (kız Amerikalı olduğu için “abes” lafını kullanmadı tabii, o benim yorumum J ).”

Şimdi böyle sayısal bakınca bir miktar mantıklı geliyor ama gene de toplumdakı bakış biraz farklı. Bir erkeğin kendinden 10-15 yaş küçük bir kadına ilgi göstermesi ayıplanmazken, geleneksel olarak bir kadının kendinden küçük bir erkeğe ilgi göstermesi bazı toplumlarda hiç de iyi karşılanmayabiliyor. Bu erkek egemen toplum bakışının genç kız harmanlama mentalitesi ile birleşip ürettiği bir indirekt sonuç mudur, yoksa sebebi ve ispatı unutulmuş bir toplumsal ders/kural mıdır bilemiyorum. Ama sanki biraz adaletsizlik var gibi görünüyor olayda, değil mi?

Bu alınganlık dolu bakışı bir kenara bırakıp bu tür çiftlerin mutluluğunun fizibilite analizi için önce bir ilişkiden neler beklediğini belirlemek gerekiyor sanırım. Beklenen seks ise büyük ihtimalle genç erkek-o kadar da genç olmayan kadın ikilisinin çok sorunu olmaz, hatta daha üretken olabilirler, zira kadınlar genç kızlık duygularından ve mentalitelerinden uzaklaşıp aşk, bağlılık konusunda beklentilerinden vazgeçtikçe seks konusunu daha ön plana çıkartıp erkeklerin üzerinde stres yaratan “romantik/duygusal olma”şartını hafifletebilirler. Entellektüel bir paylaşım ise beklenen şansı azalmakla birlikte gene de yakalanabilecek bir başarı olduğunu düşünüyorum. Zira etrafıma baktığımda benden küçük delikanlılar arasında entellektüel zekası ve bilgisi daha geniş birkaç delikanlı görebiliyorum. Demek ki varlar. Beklenti evlenip aile kurup çoluk çocuk sahibi olmaksa, orada bir sorun olabilir... Zira belli bir yaşa gelmemiş erkeklerin çoğunda – bir erkek arkadaş bu yaşı 28 olarak belirledi – ve o yaşı geçmişlerin hala bir kısmında inanılmaz bir evlenme, çoluk çocuk sahibi olma korkusu var... Delikanlılar ya hiç çocuk istemiyorlar ya da 40’ından sonra, dünyayı gezip bitirdikten sonra istiyorlar... Gerçi dünyayı gerçekten gezecekler mi o şüpheli ama bu hayale acayip bağlılar.. Şimdi hesabını yapalım.. Adam 40’ında çocuk istese, sen 45’indesin.. Eğer yumurtalarını dondurttup taşıyıcı anne bulmamışsan biraz zor çocuk sahibi olursun. Ayrıca bekar erkeklerin evlenmeden önce evlilik sonrası konusundaki yaptıkları bu tür yorum ve tahminlere inanma konusunda biraz şüpheciyim... Sağolsun benim de bir sevgilim 35’inden önce çocuk istemez, önce dünyayı dolaşıp hayatımızı yaşamamız gerektiğini iddia ederdi... Sonra duydum ki evlendikten sonra ilk yaptığı işlerden birisi çocuk sahibi olmak olmuş, şimdilerde de çocuğunu çok seviyormuş. Allah çocuğunu bağışlasın ona tabii de, bana attığı nutukları ve o zamanlar yaşattığı hayal kırıklıklarını hatırlıyor/biliyor mu merak ediyorum… Diğer taraftan ben, onu kendim gibi ciddiye alıp, o zaman ki korkak delikanlı laflarını tama saydığım için şimdi kendimi pek bir saf ve enayi hissediyorum… Çık çık çık….

Ben şimdiye kadar sadece kendi yaşıtım ya da kendimden bir-iki yaş büyük delikanlılar ile ilgilendim. Kendimden küçük birileri ile birşeyler paylaşabileceğime nedense hiç inanamadım. Şimdi düşünüyorum da neden acaba? Yukardaki basit sınıflandırmaya bakınca görüyorum ki insan eş seçiminde tek bir kriter kullanmıyor. Hepsinden az-çok istiyor. Doğal olarak da en önemlisi hangisi sorusu gündeme geliyor. Benim durumumda büyük bir kısım almış olduğum aile eğitimi ve karakterim gereği son iki kritere daha eğilimli olmam... Geçici ilişkiler konusunda hevesli olmamam ve aşk peşinde koşmam ve uzun vadede bir aile kurmak istemem hemen insanın kafasindaki “aşık olunacak adam” tiplemesi konusunu getiriyor. Öncelikle benim kişisel çekingenliğim ve toplumun çizdiği güçlü erkek-daha geri plandaki kadın imajına uygun olarak, sevmeye değer olacak adamın hayatta benden daha önce olması beklentisi vardı sanırım. Bu noktada annemin “erkektir daha iyi bilir” tavrının da bilinçaltından destek verdiğinden süpheleniyorum J. Birlikte olacağım erkek benden daha olgun, daha çok görmüş geçirmiş ya da hayatın anlam ve sırlarını benden daha önce öğrenmiş olmalıydı. Ben hayat denilen yolda takılıp bir yerde kalınca akşam eve gelip ona soracağım ya da bir telefon edeceğim, adam da bana kısa ve özlü bir şekilde yol gösterecek ve destek olacak. Ben de onun bu bilmişliğine daha bir hayran olup, böyle birisini bulmuş olmaktan gurur duyacağım.. Tabii bu hayalin dile getirilmemiş başka aksiyomları da: adam kontrol manyağı olmayacak, adıma zırt pırt karar almaya kalkmayacak, beni bilgisiz olduğum konularda küçümsemeyecek, çok sevecek ve sadece gerektiği kadar yardım edip kendi gelişmemi yavaşlatmayacak/engellemeyecek, vs. vs.. Bakar mısınız isteklere; adam ermiş derviş –hatta mümkünse cennetten düşmüş bir melek- ben de yolunu arayan çömez cesur kız.. Fantazi değil mi işte?

Şimdi fantezi böyle olunca, bakıyorsun etrafındaki yaşıtlarına... Adamlar lisede –keza üniversitede- hala zıpır delikanlı modunda... Aralarında bir iki tane sessiz sakin tip görüyorsun, dikkatini çekiyor, “Ağırdır, acaba molla da mıdır ?” diye bir merak sarıyor... Kimisi sadece çekingen, kimisi de bol düşünen çıkıyor... Ben işte o düşünüp duranlara hayran kalıyorum.. Hele de nasıl düşündüğünü çözebildiğim, daha önemlisi benim nasıl düşündüğümü çözebilen birisini bulmak beni hemen etkiler... Hayatta bir başkası tarafından anlaşılabilmek kadar güzel bir şey var mı? Apayrı yerlerde gelişmiş iki beyin bir araya geliyor, birinin ürettiği ötekine birşey ifade ediyor, birisi leb demeden diğeri leblebinin cinsini bilebiliyor, vay be... (sözün doğrusu “leb değmeden” diye bir açıklama gelmişti listeye ama bu örnek için uymadı, kullanamıyorum, baştan söyleyeyim). Gereksiz hassas olduğun konularda gülümseyip geçebiliyor, sen de gereksizliğini anlıyorsun hassaslığının... Hem seviyor, hem seviliyor, hem de gelişiyorsun.. Mükemmel derken abii kısa süre sonra onun da o kadar bilge olmadığını ve kendi aşması gereken sorunları ve hassaslıkları olduğunu görüyorsun, hayal kırıklığına uğruyorsun, fantazilerini bırakıp gerçek hayatta yanındaki adam ile neler yaşabileceğini kestirmeye çalışıyor, o adama hayalindeki seviyeye çıkabilmesi yönünde yardım etmeye çalışıyorsun. Arada adam seni annesi gibi görmeye başlıyor ve kendini eksik hissettiği için gururu kırılıyor, sana içerliyor, sevgisini de unutup daha da inatlaşıp, daha da çocukca davranıyor... Sendeki hayal kırıklıkları artıyor ve hevesin kaçıyor.

Sonra 1-2 yıllık yaş farkının da yeterli olmadığını, kadın-erkek arasında erginleşme döneminin başlarında 3-5 yıllık farkın ilerde de korunduğuna inanıp, en azından 4-5 yaş farkın (erkek büyük olacak şekilde) ideal olduğunu düşünmeye başladım... Bu mentalite ve aksiyomlar ile benden küçük yaştaki erkeklerin pek bir pazarlık gücü olmuyor tabii ki.

30’uma geldim, biraz da geçtim. Hala öğrenci olduğumdan etrafımda hiç öyle benden 4-5 yaş büyük adam kalmadı. Hepsi mezun olup gitti. Ben de mezun olup çalışanlar sürüsüne katılmak için çaba sarfediyorum ama aslında ondan da ümitli değilim. Zira gitmeden önce gördüğüm bazı arkadaşlar yaş ile aklın/olgunluğun doğru orantılı artmadığını gösterdi. Üstelik kaderimin de yardımıyla gelmiş olduğum noktada artık bir kadın olmama rağmen birçok erkek kadar hatta bazılarından daha fazla hayat tecrübem oldu. Tecrübelerimin sonunda, sırtını bir adama dayamak yerine biraz daha sıkıcı ve yalnız da olsa kendi ayakların üstünde durmak gerektiği kararı doğdu. Bu arada son bir kaç senedir etrafımda kalan genç delikanlılar arasında kafa dengi bir sürü adam buldum. 3-4 yaş küçük diye kendimi bilgelikte yüksek onları alçak görmekten çoktan vazgeçtim.

Biri Amerikalı diğeri Hintli, iki genç delikanlıya bu yazıyı yazarken konu hakkındaki fikirlerini sordum, aldığım cevap 3-4 yaşın onlar için çok da önemli olmadığı. Amerikalı arkadaş bunun önemli bir konu olmadığını ve gençlik yıllarındaki olgunluk farkının kişinin iş ve sosyal hayatta sorumluluklar almaya ve kendi hayatını yürütmeye çalışmaya başladığından sonra kaybolduğunu düşünüyor. Hintli arkadaş kendinden büyük birisi ile bir ilişkinin kendi toplumlarında geleneksel olarak hoş karşılanmadığını ama kendisi için önemli olmadığını söyledi; tanıdığı erkeklerin de genelde daha genç, tecrübesiz kız peşinde olduğunu ekledi. Kendisi hiç bir kızla çıkmamış ama mümkün olursa çıkacağı ya da evleneceği kızın ilk sevgilisi olmayı istediğini ama bunun çok da şart olmayacağını söyledi. Diğer taraftan Amerikalı arkadaş “ilk olma” konusunun kendisi için hiç önemli olmadığını belirtti.

Şimdi bakıyorum da hem benim yaşıtım kızlar, hem de erkekler bu konu da epey liberal açıklamalarda bulunuyorlar. Ben de ister istemez bu durumu normal karşılamam gerektiği hissine kapılıyorum. Gene de içten içe henüz kendimden genç birisi ile bir ilişki yaşayabileceğim fikrini tam olarak kabullenemedim. Teknik olarak mümkün olduğunu biliyor ve örneklerini, olası durumları görüyorum. Bazen kendi yaşımı unutup beğendiğim, ilgimin kaymasına izin verdiğim genç delikanlılar da olmuyor değil. Çok olmasa da arada gençlerden ilgi gördüğüm oluyor ama gel gör ki gene de iş ciddiye binse, diğer bütün şartlar sağlansa da öyle bir ilişkiye adım atabileceğimi düşünemiyorum. İçimden bir ses öyle bir durumda ilişkiyi benim yöneteceğimi ve karşımdakini kullanabileceğimi soylüyor... Korkuya bak; sanki ben çok biliyorum ya ilişki meselelerini ve insan doğasının kurallarını! Gene de şaşmamak lazım, bendeniz kendini savunma kursunda polis ablaya öğretilen vuruş darbeleri ile saldırgan arkadaşa ne kadar hasar verebileceğimi sorup, adamı öldürmekten korktuğumu, o yüzden de çok vurmak istemediğimi söylemiş birisiyim. Polis ablam da, “Sana ne saldırganın durumundan, vur-kır-kaç, benim sevdiklerime sağsalim ulaşmamdan daha önemli ne olabilir ki” dedi ama gene de benim içime sinmedi.

Sanırım hâlâ eskiden olduğu gibi ne yönetilmek ne de yönetmek istiyorum; ben mümkünse dengim birisi ile muhabbet istiyorum. Bir gün öyle birisini bulacağım, ümidimi kaybetmek istemiyorum. Eğer ki yaşı küçük çıkarsa polis ablamın tavrına benzer bir bakış açısı ile sev-sevil-gerisini salla demem lazım, bilemiyorum.

Herkese gönlünce yaş ve eş dileğimle..