Saturday, September 03, 2005

Aklım Erdikçe Yaşam Üzerine : GERİDEN GELENLER... GERİDE KALANLAR

Geleli bir kaç hafta oldu bile. Alışmak sorun oldu mu? Pek sayılmaz. Arada bir ağzımdan "really?" nidası çıkacak oluyor ya da maydanozların geniş ve dűz yapraklarına gőzűm dalıp "aman ha, sakın cilantro olmasın" diye dűşűnűp kalakalıyorum mutfakta ama onun dışında hala durumu idare edebiliyorum. Ayağıma geçirdiğim “pijama-donu” ile hayatta otururken gelen komşumuzla "maricim" diye konuşurken sanki son 8 yılını ABD'de geçirmiş, son cıkmış konularda kafa yormuş, bilmem kac tane matematiksel model geliştirmiş, "integer programming" őğrenmek zorunda kalmış, kendi başına eyalatten eyalete tatillere çıkmış, bir sűrű milletten insanlarla muhabbet ve arkadaşlık etmiş kişi değilim gibi.



Hayatımın parçaları arasındaki bu farklılıkları dűşűnmeden bakarsanız tezatlık sanmak műmkűn. Keza bir sűrű insan soruyor: buralara alıştın mı? farklı geliyor mu? Tűrkçe’yi unuttun mu? Oradakı yaşantı buradakine benziyor mu? vs. vs. Her ne kadar annem ve babam soranlara ve őzenenlere cocuklarının benim kadar okumamasını temenni ediyor ve salık veriyorlarsa da Karacabey ahalisi için değisik bir yaşam çizgisi gűttűğűm bir gerçek. Annem beni tanıştırıp "hani Amerika'daki kızım vardı diyorum ya, işte bu o" dediğinde "hee, hani uzaklarda diyordun.. Geldin mi geri şimdi?" diyorlar ve yűzűme biraz anlamayan ve biraz da meraklı gőzlerle bakıyorlar. Bir de favori sorum var arada bir soruluyor " ee, ne olcan şimdi?".. Bu içinde “şimdiye kadar birşey olmadın ama bundan sonra ne olacaksın” iması da taşımakta kasıtlı olmasa da. Ben işi basit tutup "űniversitede hoca" deyip geçiyorum; aksi takdirde benim bile henűz tam olarak emin olmadığım őğretim gőrevlisi-yardımcı veya değil, doçent olma ve profesörlük kavramlarına dőnűyor ki hiç gerek yok..



Arada bir muhabbet daha başka kimin yurtdışında yaşadığına, gittiğine ve/veya kimin űniversiteyi kazandığına da geliyor. Ne gűzeldir ki son duyduğuma göre bizim ilçeden bir sűrű őğrenci – liseyi burada okuyup da- űniversite sınavında başarılı olmuş. Bunların arasında ODTŰ, Gazi Űniversitesi gibi bűyűk űniversitelere girmeye hak kazananlar ve ilk 500'e girenler de var. Daha őnceki yıllarda Koç'tan mezun olup şimdi MIT'de master-doktora yapan bir őğrenci bile duydum bizim Bakırköylu akrabalar arasından. Bravo. Karacabey gençliği kabuk mu değiştiriyor, ne?



Sonra onların bu yeni dőnemlerini nasıl geçireceklerini dűşűnűyorum; nasıl kűçűk bir tarım ilçesi hayatından bűyűk şehir hayatına geçiş yaparlar? Ben nasıl yaptım? Diğer arkadaşlara kıyasla nelerim eksikti, hangi konularda geriydim? Sanki şimdi olsa yapamazmışım gibime geliyor: kalk başka bir şehire git, tanımadığin bir sűrű insanın arasına gir, ne olduğunu bilmediğin ama kulak dolgunluğu ya da hayaline gőre yazdığın bőlűműn derslerini almaya başla, kendince bir arkadaş çevresi kur, onlarla gűzel anılar edinmeye çabala. Bilmediğin ve duymadığın bir sűrű konu ve kavram karşışında çok cahil gőrűnmeden ya da çok tırsıp bir kőşeye sinmeden adımlar at, őğren, çok para harcamadan kendince zengin bir hayat standardı yakala. Kimlik arayışı ile birleşinceki seviyeleri anmıyorum bile. Ama o dőnemin verdigi bir deli cesaret de oluyor ki hayatın bu gőz korkutmasına gőz kırpmadan meydan okunuyor (için pır pır edebilir ama gene de korkup gőz kırpmamak lazım).



Űniversite yıllarıma geri dőnűp baktığimda benim bile anlamakta ve kontrolde gűçlűk çektiğim bir akışın, sűrekli bir değişimin içinde gőrűyorum kendimi. İmkanlar, mekanlar, insanlar gelip geçiyor, ben elimden geleni yapmaya çalışıyorum ayak uydurabilmek için. Bir momentum var ki beni ve hayatımı sarmış, benden őte.. İşte bu duygular içinde iyi birşeyler yapmaya çalışıyorum ailemden őğrendiğim basit prensipler űzerine kurulu kişiliğimle. Belki kőtű birşeyler yapmamaya çalışıyor desem daha doğru olur. İyi bir őğrenci olmak, iyi bir master yapmak, iyi bir ... çok hırslı olmadığımı her firsatta -belki de biraz gururla- sőylerim, ama azim başka. Bu kadar yıl içinde çok kişinin emeği ile okumuşum, kendim icin değilse bile gűvenip gőnderenlerin yűzűne baktıracak birşeyler başarmak.



Arada bir etrafımda annesi-babası iyi eğitimli, genelde bűyűk şehir çocukları olan arkadaşlara ve onların tavırlarındaki sakinliğe ve ağırdan almaya bakar yadırgardım. Hele de erkek arkadaşımın hayata karşı olan isteksiz ve motivasyonsuz tavrını hiç anlayamazdım. Kendi gőzlemlerimden çıkarabildiğim sonuç şu idi: onlar hayata benden daha űst seviyede, okumuş etmiş anne-babaların dibinde -bazen gőlgesinde- başlamışlardı; büyük şehir hayatına alışıktılar, kendilerinden ve geleceklerinden belki biraz daha emin ve ama kesinlikle çok daha sakin ve acelesizdiler. Aynı seviyeye gelebilmek için çok daha fazla yol ve engel aşmış benim gibiler ise o yolculuk esnasında kazandıklari momentumun etkisinde daha gidilecek neresi var diye merak içindeydiler. Peşinden koşmayacak bile olsam, hayatın ne sunduğunu bilmek, yeni ufuklarda neler olduğunu őğrenmek benim yapmam gereken bir şeydi ve sanki normal olandı. Zira memlekete geri dőndűğűmde bunu sőyleyecek hiç kimse yoktu. Hep hissettiğim oydu ki ne erkek arkadaşım bu durmaz dinlenmez çabamı anladı, ne de ben onun az engelli yaşamının verdiği sakinliği.





Kűçűk şehirden bűyűk şehre geçen ilk ben değildim, gőrűnen o ki son da olmayacağım. Benim yaşadıklarım bir ihtimal bu yeni kazanan arkadaşların da derdi olacak bir zaman; belki farklı őrneklerde durumlarda, mahallerde ama büyük ihtimal aynı kavramlarda, aynı dertlerde. Ama nedense, belki bir utanma ya da çekinme duygusuyla, kimse konuşmuyor bu kőylű-kasabalı yőnlerinden; sanki bűyűk sırmış gibi.. Belki bazen kız-kıza bir kahve-çay muhabbetinde açılıyor yakalanamamış modalar, giyilememiş converse ayakkabılar ya da gidilememiş geziler, yaşanamamış anılar… Ama o kadar ve sadece yakın dostlar arasında.. Halbuki bir çoğumuz kasabalardan, kűçűk şehirlerden ve hatta şimdilerde kőylerden.. Mantıken bir yardımlaşma olmalı diyor aklım; bu geçişi azaltmak, hızlandırmak için. Diğer taraftan biliyorum ki başkanın tecrűbesi bir kulaktan girip diğerinden çıkıyor, ders alınmıyor. Ama gene de ilk ve yalnız olmadığını bilmek işine yarardı bir insanın, kız olsun yahut erkek. Ayrıca kűçűk yerlerin de kendine gőre cevherleri var, kıymeti bűyűk şehirliler tarafından belki de hiç keşfedilemeyecek.



Nerden olursa olsun kişi kendi içinde barışık ve dűrűst olmalı; bulunduğu yerin gűzelliklerini almalı, bir kőprű kurmalı: bir ayağı geçmiste, bir ayağı gelecekte..