Wednesday, February 09, 2005

Aklım Erdikçe Yaşam Üzerine: BİR YÜKSEK ÖĞRENİM MACERASI - III

Tekrar merhaba,

Kendi tecrübelerime dayalı bir yüksek öğrenim macerasını anlatmaya devam edeyim kaldığım yerden. Şu ana kadar geçen kısımda ben ODTÜ’de mastır eğitimimi tamamlarken yurtdışına çıkmak isteyen erkek arkadaşımın da gazıyla doktora için ABD’ye gitmeyi düşünür hale geldim. Üstüne bir de sülalemizin zengince kısmından bir kuzen, masrafları kendisine ait bir yurtdışı gezisini bana ve kızına hediye olarak teklif etti ve ben de uzun bir kararsızlıktan sonra kabul ettim.

Bu arada tam tarih akışını hatırlamamakla birlikte önemli bir iki gelişme oldu. Birincisi ODTÜ’de hoca olacaklar için en az 6 ay yurtdışında kalma şartı aranmaya başlanacak diye bir söylenti çıktı. İkincisi, doktora yapmanın Türkiye’de çok da mümkün olmadığı çünkü hocaların ellerinde doktora konusu çıkaracak projelerin bulunmadığı, akademik olmak için yurtdışında doktora yapma gereğinin her zamankinden daha da önemli olduğu söylentileri çoğaldı. Matematik gibi daha “masa başı” ya da “kağıt üstü” araştırma yapılabilecek dallarda nasıl bilmiyordum ama benimkisi gibi uygulamalı mühendislik dallarında anlamlı doktora yapmak hakikaten zor görünüyordu. Hala da mastır için ODTÜ, Bilkent gibi üniversitelerin yurtdışındaki bir sürü yerden daha kaliteli eğitim verdiğini düşünmekle birlikte, doktora için ne imkanlar var bilemiyorum. Üstelik henüz içine girmemişsem de şu makale yayınlatma işi vardı ki herkesin hem fikir olduğu yurtdışındakilerin –özellikle de Amerikalıların- elinde tuttuğu bir pazardı bu. Sen istediğin kadar uğras, Türkiye’den makale bastırmak çok zor deniyordu. Bu arada hocalarımızın çoğunun ABD’de bir geçmişi varsa da dışardan bakıldığında bu kontaklar çok da canlı duruyormuş görünmüyordu.

Ben risk almayan birisi olarak, ABD’de rastgele turistik bir yerlere gitmek yerine, bizim arkadaşlardan birilerinin olduğu yerleri tercih etmeye karar verdim. Sonuç olarak da tanıdığım ve o dönem kendime yakın hissettiğim Alper Şen (’89)’in kaldığı Los Angeles şehrini seçtim. Ondan sonra vize, bilet işi falan derken Ağustos sonu-Eylül başı olmak üzere iki haftalık bir tatil planı yaptık kuzenin kızı ile. Tek sorun bizim buradan yola çıktığımız gün Alper Şen’in hala Türkiye’de olması idi. O bizden 3 gün sonra ABD’ye geri dönecekti. Nasılsa Avrupa üzerinden aktarmalı gideceğimizi düşünerek, en iyisi 3 günü bilet bulabildiğimiz uçak şirketinin ülkesinde –Fransa’da- geçirmeye karar verdik. Üç günlük, zerre Fransızca bilmeden ama keyifle geçirdiğimiz Paris kısmından sonra Los Angeles’a vardık. Amerika’da ilk anlarım biraz kötü geçti. Uçakta verdikleri o ince uzun kağıtlarda bir yanlışlık yapmışım, sonradan farkettim. Uçaktan inmeden bir tanesini daha isteyip doldurmak yerine inince söyleriz diye düşündüm Türk olarak. Sonuçta adına basılmış kağıt değil, herkese üçer beşer veriyorlarsa o kadar da önemli ya da değiştirilemez belge olamaz hissi vardı bende. Kendi doldurduğun bir belgede hata olunca söylersin kabul ederler sanmıştım; nerdeee? Adamlar bizi ayrı bir kuyruğa soktular, bilmem kac saat beklettiler, herkesten farklı bir işlem yaptılar. Ben bir ara “varsa boş bir form verin, doğrusunu doldurayım” dediğimde de garip garip suratıma baktılar. Bence çok normal bir fikirdi, zira diğer kağıt da noter tasdikli değildi, gene tamamen ben doldurmuştum. Bu pratik çözümün karşı tarafa anlamlı gelmemiş olması benim garibime gitti ama yapacak birşey yok, adamların memleketinde misafiriz.. Rezil geçen bir iki saatten sonra bir de beni tarım gümrüğüne soktular (Bu ilginç bir şeydir, bir sürü Türk direkt geçer, ben genelde tarım gümrüğüne takılır kalırım. Suratımda çiftçi kızı tipi mi var ne? ) Sağolsun Alper bizi saatlerce beklemesine rağmen havaalanında karşıladı ve ben ABD’deki ilk tecrübelerime tanıdık bir yüzü görmenin sevincini ekledim. İlk hatırladığım Alper Şen’in University of Southern California kampusüne yakın ayaküstü –fastfood- yemek zincirlerinin olduğu sokakta gezip dolaşıp en son Taco Bell diye bir yerde fasulye ezmeli “taco” adı verilen bir dürüm yediğimiz. (Alper bunu sana daha önce hiç söylemedim ama “alacağın olsun, yaktın bizi o gece Meksika menüsü şoku ile, nedir taco, kuru fasulye dürümü bilmeyiz, etmeyiz... İnsan bir BurgerKing’e falan götürür yahu” J )

ABD gezimizin eğlenceli tarafları yanısıra, kendi azmiyle yurtdışına çıkmış Alper Şen ve Kanada’daki arkadaşım Roya Rahbari sayesinde ilk yurtdışı yüksek lisans başvuru tecrübelerimi yaşadım, ve ABD’deki akademik piyasanın –özellikle bu kelimeyi kullanıyorum çünkü resmen bir piyasa burada akademik düzen kanımca- en önemli bilgilerinden birine sahip oldum. Yüzyüze görüşmenin etkisi…


Devamı bir sonraki aya ….


Sevgiler

Hediye Tüydeş (’90)