Monday, May 09, 2005

Aklım Erdikçe Yaşam Üzerine:Türk’ün Bilim Kurgusu/Korkusu?

Bu başlık altında Türkler’in bilim alanında ne kadar alakalı, ilgili, bilgili oldugunu, dünya bilim kurullarında ne kadar yer aldığını, vs yazabiliriz.. Ama konumuz o değil.. Biraz daha ileriye bakıp Türk’un bilim-kurgu alemindeki yeri –varsa tabii ki- uzerinde biraz düşüneceğiz. Yani ben çok zamandır düşünüyordum da belki bu yaziyi okurken siz de düşünürsünüz benimle birlikte. Şimdi dışardan bir gözle bakınca a) ilim/bilim lisesine gitmiş birisinin b) bilim-kurgu üzerine hevesinin olmaı ya da kafa yorması iki noktadan geçen bir doğru kadar düz ve basit bir bağlantı olarak görülebilir ama benim bilimkurgu merakımın fonksiyonu hiç de öyle doğrusal olmadı vallahi. Hatta arada, tam da Fen Lisesi yıllarımda, bir eksi M’e (çok büyük sabit sayı) ulaşıp geri geldi gibi.

Son senelerde bende bir bilim-kurgu hayranlığı başgösterdi ki sormayın. Gerçi düşünüyorum da bunun bendeki geçmişi taa ilkokul yıllarıma gider. Tabii ki o dönemlerde Karacabey’deki sinemalarda sadece porno ya da Bruce Lee tarzı kavga-dövüs filmleri gösterildiğinden, bütün bilim-kurgu kültürüm TRT’nin televizyon yayınındaki şovlarla sınırlıydı: Savaş gemisi Galaktika –kumral yakışıklı yüzbaşı Apollo ve sarışın çapkın Starbuck-, Uzay yolu’nun Arımaya’sı (adı bu muydu su kaşları top top, şekil değiştirebilen hatunun?) ve Mister Spock’ı, tam detaylarını hatırlayamasam da 6 Milyonluk Adam, kızınca yemyeşil ve kocaman olan Küçük Dev Adam ve Robin Williams’ın uzaydan gelme birisini oynadığı komedi dizisi. Çizgi film de olsa Jetkilleri unutmamak lazım. Vızır vızır diye uçan uzay gemilerinin havada oluşturdukları trafik sıkışılığı ve trafik polisinin yazdığı cezaları, ev işlerini yapan robot teyzenin yuvarlak yüzü ve gökyüzünde kuleler üzerinde inşa edilmiş evleri. Tabii bir de hayallerimin aşkı Süperman –biraz fantezi oluyor ama zaten bilim-kurgunun nerde bitip fantezinin nerde başladığını kestirebilmek de o kadar kolay değil, değil mi?..

Sonra yatılı okul yıllarım ve azalan televizyon saatlerim; ilerleyen yaşım ve genç kızlık aşklarım: Kovboy Clint Eastwood, centilmen Rock Hudson, bebek yüzlü Tom Cruise, kurtlarla dans eden Kevin Costner… Sanırım o donemde televizyonda da çok bilim kurgu yoktu ya da vardı da ben kaçırdım. Mesela bir Visitors dizisi vardı televizyonda, hani uzaylılar geliyor da dünyalıları –tabii ki Amerikalı dünyalıları- öldürmeye çalışıyorlar, onlar da kanlarının son damlasına kadar savunuyorlar. Ben bu diziyi yazları evde seyrediyordum da sonra okulda hiç seyrettigimi hatırlamıyorum, yoksa televizyon odası o saatte kapalı mı oluyordu ne? Ama çok iyi hatırlarım seyreden arkadaşlar erkek yurduna adapte ettikleri bu senaryo ile ne şenlikler (!) yaşıyor/yaşatıyorlardı. Hatta hazırladıkları Visitor karışımının detaylı içeriği ve tarifi hala bir sır sanırsam J Bu karışım ve uygulama, AFL bilim yuvasının nadide öğrencilerinin bilimkurgudan esinlenip bilimi ders ortamından bir adım daha ileri götürüp yaratıcılıklarını gerçek hayata kurgu ortaminda cikardigi urunlerin ilklerinden oldugu kanisindayim..

Bu ayrılık döneminde oturup bilim-kurgu kitaplar okumak mümkün olabilirdi. Ama ilkokul yıllarında ne bulduysam okuyan birisi olmama rağmen fazla öğretim bana yaramadı sanırım, zira liseye geldigimde epey bir okumaktan soğumuş bir tip olup çıkmıştım. Ders kitaplarını zaten sevmezdim ama bunun yanında roman falan da okumaz olmuştum. Gerci lise ikide kendimi gaza getirip kütüphaneden bir Rus romanı –Durgun Akardı Don- alıp okudum ama çok zor oldu. Üstüne üstlük sevgili sıra arkadaşım Eralper beni bir üst dönemden birilerinin(!) gözüne girmeye calışmakla suçladı bu çabamdan ötürü J. O deneme de kitap okuma çabamın sonu oldu –o dönem için. Bu arada bilimkurgu hikayelerinin hangileri ünlüydü ve okunmalıydı? Bizim lise kütüphanesinde bunlardan var mıydı ? Vardıysa da nelerdiler? Türkçe miydiler? Mesela bir Hitchhiker’s Guide to the Galaxy ya da 2001/2010 Türkçe olarak mevcut muydu? Olanların arasında Türk yazarlar var mıydı? Bizim dönemden hiç böyle kitap okuyan var mıydı? Hiç bilmiyorum. Nedense AFL yıllarımızdaki yoğun bilim ögretme cabalarına ek olarak bilimkurgu kültürü hiç aşılanmamış ya da arkadaş arasında dolaşmamış bir konuydu sanırım. Halbuki birbiriyle ne kadar alakalı görünüyorlar değil mi? (Bu arada bilimkurgu bilim eğitimi almış birilerinin mi genellikle seveceği bir şey ya da bilimkurgu ile bilim sevdirilebilir hale getirilebilir mi? Bu konuda biraz daha düşünmek lazım diyorum.)

Derken sinema denilen bir sanat/eğlence türü ile tanıştım. Aman ne güzel, zahmeti az; gidiyorsunuz; sizin için herşeyi hazırlamışlar, canlandırmışlar, seslendirmişler, önünüze iki saatlik bir film şeklinde koymuşlar. Televizyonda seyretmeden daha iyi tarafı daha yeni filmler oynuyor ve siz arkadaşlarla toplanıp cümbür cemaat gidip sosyal bir aktivite olarak film seyrediyorsunuz. Bir saat aradan sonra ihtiyaç –sigara ve tuvalet-molası alıyor, haşır huşur sesler çıkartarak patlamış misir yiyor ve gazoz içiyorsunuz. Arada yoğun sigara dumanı altında bir iki enteldantel laf etme girişiminde bulunuyorsunuz –tabii o dönemde bunun entel dantel bir girişim olduğunu bile bilmiyorsunuz. Tabii ki genç kızların gönlünü kapan yakışıllı erkek aktörler ve film kahramanları, onların aşık olup durduğu güzel kız senaryoları var çoğunlukla. Ama arada bir birçok kızın çok da ilgisini çekmeyen bilimkurgu içerikli filmler cikar, onlara da o yaşlardaki erkekler hangi uçaklar ve silahlar var diye giderdi gibime geliyor. Aşk konusunda erkeklerden once uyanan kız ruhları bilimkurguya o kadar da düşkün olmuyorlardı, nitekim dünyaya yeni açılan bir kız olarak ben de o çizgiyi bir müddet takip etmis, bilimkurgu filmleri es gecmistim. (Genç kızların ilgisini çekecek unsurları keşfeden Hollywood sayesinde bu sorun da son zamanlarda bir miktar giderildi gibi). Ayrica sinema o kadar da ucuz birsey değildi yanılmıyorsam.

Mesela neydi diye hatırlamaya çalışıyorum simdi, sinemada ilk seyrettigim bilimkurgu sayılabilecek film, tam bilemiyorum. Çünkü aklıma gelenler hep TV dizileri, TV filmleri. Mesela Maymunlar Cehennemi, Maymunlar Cehenneminden Kaçış, yanılmıyorsam Solaris de gösterilmişti TV’de.. Bir de Robocop vardı. Sahi Terminator ne zamanın filmi ve ben ilk ne zaman seyrettim? Lise anılarım arasında Kaan Bora Soran’ın bir Arnold esprisi yaptığı sıkışığ kalmış bir köşede, hani Mozart-Beethoven-Bach geyiklerinde. Ben de hiç anlamamıştım espri bunun neresindeç Sahi 80lilerin sonunda 90lıların başında sinemalara gelen bilimkurgu filmler nelerdi ki?

Benim hatırlayabildiğim en eski bilimkurgu film, 1995 (belki de 1996) yılında seyrettigim Johnny Mnemonic filmi..ç Bu filme de Speed filminde gördüğüm yakışıklı aktör Keanu Reeves için gitmeye niyetlenmiştim; konusunun ne olduğunu bilmediğim gibi Mnemonic ne demektir, nasil okunur onu bile bilmiyordum. ODTÜ’de üçlü anfinin önunde afişi görunce yurttan oda arkadaşım Serpil’i arayıp “Serpil, Keanu Reeves’in filmi gelmiş gene, bu Cuma gidelim” dedim. O da “Olur, adı ne filmin?” dedi. Ben de “coni minemonik” dedim.. O da ofis arkadasi Banu’ya dönüp “Hediye, coni end moli filmine gitmek istiyor” demiş. Neyse, biz cümbür cemaat toplanıp gittik, baktık, coni var ama moli yok. Johnny abimin beyninde elektronik hafiza var, bilgi saklıyor. Derken konuşan bilgisayarlar, bilgisayarda yaşayan ruhlar, elektromanyetik kirlilikten kriz geçiren insanlar –epileptik bir şekilde- vs vs.. Serpil’in filmi cok sevdigini sanmıyorum, zira o hala bilimkurgu pek sevmez. Ama ben filmi sevmis, biraz da şok olmuştum.. Vay be, kavramlara bak. Bilim damarım gıcıklanmıştıi sanki biraz (nasıl oluyorsa artık?).

Sonrasında neler seyrettim simdi hatırlayamacağım, ama kesin Hollywood yapımı şeylerdir. TRT’nin aldığı ya da sinemaların getirdiği Amerikan bilim-kurgusu; uzaylılar gelir hep New York’a saldırırlar, sonra da Amerikan Hava Kuvvetlerinin yılmaz savasçıları zııııp zıııpp uzay gemilerine karşı cengaverce savaşırlar. Gördükleriniz içinde robotlar da oluyor, galaksiler de, zip zap diye ışınlanan adamlar da vurdu mu dağları inleten silahlar da. Ya da genetik birşeyler yaparlar, hoopp süper güçler ortaya çıkar, ya da korkunç yaratıklar.. Ayrıca çok meşhur olup da benim uzun sure seyretmediğim filmler de var; Star Wars filmini çok yakın zamanda (son 10 yıl içinde).. Mesela E.T. filmi; hala cok sevmem, bütün Amerikalılar hayran öbür yandan. 2001 A Space Odyssey (son 5 yıl içinde). Alien serisi var ki hala tamamını seyretmedim.. Tabii bir de Sinek filmi var, hani cok tosak ama bir o kadar da temizlikten habersiz bir bilimadamı odaya yeterince böcek ilacı sıkmadığından teleporterin içine giren bir sinekten (at sineği olduğunu düşünmüşümdür hep J) DNA parçası kapıp yamulmaya başlıyor, falan filan.. Bunların çoğunu buraya gelip video kiralamak kavramı ile tanıştıktan sonra seyrettim, hala da açığımı kapatmaya gayretliyim.

Bir müddet sonra efektler gelişti, bilgisayar animasyoları gelişti, aksiyon filmlerine bilimkurgu ögeler iyice bir karışıp olur olmaz herseye bir teknolojik uzantı eklemek mümkün oldu gitti. Tabii artık kimse 1950-70 yıllarındaki gibi uzay yolculuğu hevesinde ve derdinde değil. Bu işin hayal edilenden daha uzun ve zahmetli ve pahali olduğu anlaşılıp Ruslar ekonomik ve sistem çöküntüsü içinde Amerikalıları uzay yarışında yalniz bıraktığından beri filmlerde de artık öyle garip uzay gemilerine atlayip şuraya buraya gitmiyor kahramanlarımız. Çok giderlerse dünyanın merkezine gidiyorlar, bilgisayarların içine giriyorlar, robotlar yapıp onlar tarafından tehdit ediliyorlar. Gelirse uzaylılar geliyor, göktaşı geliyor, buzul .çağı geliyor, biz de ölüp gidiyoruz ya da taş devrine geri dönüyoruz, vs vs,..

Aslında bakarsanız bu filmlerde Türklere hiç birşey olmuyor. Çünkü gelen uzaylılar Türkleri iplemiyorlar bile. Gelen göktaşları bile çarpma anını New York’u bulacak şekilde ayarlıyorlar. Seyrettiğim film sayısı arttıkça alınmaya da başladım. Bu uzaylılar hiç mi bizi adam yerine koyup Türkiye’ye saldırmazlar. Kazara da olsa buranın Nevada çöllerine düşerler ama bir tanesi bile Erzurum yaylasına inmez. Ya da eski çağdan kalma uzaylı kalıntılarından bir tanesi bile Ağrı dağında bulunmaz da ne bileyim hep Avustrulya ya da Afrika kıtalarında saklanmışlar. Avrupa buğday tarlalarında geotmetrik şekillerle destanlar anlatan uzaylılar bizim Konya ovasında virgül bile yapmazlar. Haydi bizi es geçin, dünyanın yarıdan fazlasının en uzun süredir yasadığı Asya’da da bulunmaz böyle şeyler. Bizim oralarda varsa yoksa 1000-2000 yıl öncesinin mitolojisi… Zerre esintisi olmaz bu yüzyılın teknolojisi..

Hem düşünmüşümdür, fena mı olurdu bir filmde de İstanbul uzaylıların hedefi olsa, Taksim meydanına küçük bir uzay gemisi konsa. Onu bir kenara bırakın, bir uzaylı da yolunu saşırsa da bir köye zorunlu iniş yapsa.. Tabii sonrası biraz muallak; ne yapar Allah’ın uzaylısı Sivrihisar’ın bilmem ne köyünde. Sonra bizimkiler uzaylılari düşman beller de olay çıkartır mı sanki? Sanmam, öncelikle uzaylı olduğunu inandırmaz onlar.. İnansa da Hasan-Hüseyin, ona da Allah’ın bir kulu seklinde bakıp çay ikram ederler. Sonra bakmışsınız orta vadede bize düşen uzaylı da bizim gibi kader inançlı, evli barklı, memur maaşlı birsey olur cıkar. Kahvede kagıt oynamaktan ana gemiye mesaj gondermeyi unutur gibime geliyor.

Baktım bu haliyle de kabul edilebilir bir bilimkurgu dalı geliştirilebilir pekala; Turk bilim-kurgusu. Ama kim yazacak böyle şeyleri, ve kim cekecek öyle filmleri, dizileri.. Tabii ki böyle filmler yapabilmek ve de satabilmek için yapanların da oturup seyredenlerin de bir miktar bilimden anlaması ve zevk alması lazım; daha doğrusu yapanların daha çok anlaması, izleyenlerin pek anlamayıp sadece zevk alması.. Bizim Türk halkı bu teknoloji konularında iyi bir kullanıcı potansiyeli göstermekle birlikte hic özümsemiş görünmüyor bilimsel gelişmeyi, pek üretici potansiyeli göstermiyor gibi. Bunun sebepleri herhalde sosyo-ekonomik ve tarihsel gelişmeler ile alakalı bir şekilde açıklanabilir: Endüstrileşme devrimi geç basladı, teknoloji çağını hep sondan takip ediyoruz. Uzaya pek gitmedik, gitme derdine düşmedik, düssek de olmayacağını bilecek kadar yaya olduğumuzu bildik. Biz olaya el atamadan uzay yarışının iki ekonomik dev arasındaki sidik yarışı olduğu anlaşıldı, o konu da biz doğru dürüst bir Türk uzay yolculugu destanı yazamadan kapandı. Peki ya diğer bilimkurgu konuları? Bio-mühendislik, mutasyon senaryoları, yapay zeka yüklenince katilleşen robotlar, vs vs. Böyle teknik gelişmeler olsa bile milletimin bunların milletinin diğer fertleri tarafından yaratılabileceğine dair yok bir beklentisi. Tabii ki bir de olayin sosyo-kulturel boyutu var. Böylesi olaylar gerçek bile olsa bizim Türk milletini ne yönüyle ve ne kadar ırgalar? Diyelim birisi genetik bir çalışma yapsa da süper bir adam yaratsa bizimkiler onun daha çok dünyayı kurtarmasını mı takar yoksa Fener’e kadar gol atmasını mı bilemiyorum. Ayrıca uzaylılar varsa bile ille de düşman olarak mı algılanmalıdır? Bir ihtimal Türk örf ve adetlerine göre Tanrı misafiri kategorisinde yer alabilirler. Karımıza/kızımıza ya da manitamıza göz dikmedikleri, dinimize küfretmedikleri sürece buyursun yan binada otursunlar, hatta futbol oynayabiliyorlarsa yerel ligde takım kursunlar.

Bu sosyal entegrasyon noktaları bir başlangıç olabilir Türk halkının bilimkurgu macerasina. İşte bakın en guzel örnek G.O.R.A. bu konuda. Uzaylılar tarafından kaçırılmış bir Türk’ün yabancı bir gezegende hapis iken demlenen çay yanında tespih çevirip iç geçirmesi.. Bir robotun bir prensese kahve falı bakması, nerdeyse her Türk bilimkurgu filminin olması gereken ögesi. G.O.R.A bir başlangıç ve komedyen birisini bilim ögeleri sınırlı bir komedi kurgusu. Ama bence devam etmeli Türk bilimkurgusu.

Tamam, 5 yıllık ekonomik kalkınma planı olmayan bir ülkeysek de milletimiz bir 25 yil sonrasını düşünebilmeli. Teknoloji geliştiren millet olmayacak olsak bile bazı beyinler var olanı Türkleştirip halkın önüne bir Türk bakış açısı ile sunabilmeli. Birileri bu gelişmeleri özümseyip çok da ilgilenmeyen milletime anlayacagi sekilde sevdirebilmeli. Belki filmini çekecek parayı bulmak zor ama hiç olmazsa bilimkurgu hikayeler denenmeli.

Soruyorum size, bilimkurgu konusu AFLlileri değil de Türkiye’de kimi germeli?

Ufaktan baslayalim, bir iki satır bilimkurgu birşeyler yazalım ya da yazılmışları tartışalım Mesela bir AFL-bilimkurgu klubü kuralım.


Sevgiler
Hediye Tuydes (’90)