Wednesday, March 09, 2005

Aklım Erdikçe Yaşam Üzerine:GENE BİR ŞUBAT YAZISI

Uzun yıllarımı alan doktora serüvenimi yazmak da uzun sürecek gibi. Tam oturmuş akademik anılarımı yazmaya devam edecekken bir iki haftadır aklımın arka köşesinde sinip durmuş bir konuyu yazmadan geçemeyeceğimi farkedip yüksek öğrenim yazı dizime bir ara vermeye karar verdim. Nasılsa erkeklerin askerlik anıları gibi benim de bir ömür sayıklayacağım bir şey bu doktora yıllarım… Ömrümüz varsa daha çok yazarız o konuda, yoksa da biraz çeşit katalım yazılarımıza, ölüp gitmeden önce..

Aslında şimdi yazacağım konu da dilime pelesenk olmuş bir konu, benzer bir şekilde. Ama öyle her zaman değil, sene de bir gün gelip can evimden vurup giden bir konu. Şu son gününü yaşadığımız mübarek Şubat Ayı’nın tam ortasının sorunu. Herhalde anlamış ya da şimdiye kadar çoktan tahmin etmişsinizdir; Sevgililer Günü sendromu..

Nerdeyse son 6 senedir bomboş, yapayalnız ve bunalım içinde geçirdiğim bu gün birçok erkek arkadaşımız tarafından aşağılanıp, kutlama kartı ve çikolata üreticileri ile gül yetiştiricilerinin komplosu olarak açıklanır, kutlanmaması gerektigi yönünde laflar edilir, Ama gel gelelim o gün oldu mu sevgilisi olan erkekler çiçekçilerin yoluna düşer tıpış tıpış –belki de koşa koşa zira sona kalan dona kalabiliyor bu günde-, sevgilisi olan kızlar gene de çikolatalarını ve güllerini alırken, benim gibi boşta kalanlar havayı alır, üstüne üstlük sevgilisi olmayan erkeklerin inkar ve isyanlarını dinlemek zorunda kalır..

Bir sene, iki sene, üç sene.. Eee Hediye de insan, çekemiyor bu derdi her sene. “Kızım, sorunu çözemiyorsam da acısını hafifletmeyi denesene” dedim kendi kendime, üç sene önce. Alternatif Sevgililer Günü düzenlesene, hani kazma kazma evde oturup romantik olacağını ümit ettiğin adamı beklerkene. Her ne hikmettir bilinmez, belki de doğal bir çekim gücüdür farkedilmez, o kadar çok bekar bayan var ki çevremde, insan bu konu hakkında toptan birşey yapma gereği duyuyor ister istemez. Eeee, kaderin cilvesine gelmiş bir sürü kadın bir arada olur da, şöyle göbekli/danslı bir eğlence nasıl düşünülmez..

İşte gene sinsice yaklaşan Şubat 2005’e savunma olarak biz de kızlar gecesini fısıldaşmaya başladık aramızda. Kim uygun Cuma akşamına? ya da Cumartesi olasığında? Müdavim bekarlardan Kathie, Aynur ve benim yanısıra bir dönem bizim cephede savaşırken şimdi eşinin yanından kalkıp gelmiş, eski yoldaşlardan Nazire, yanında Sevim bir gecelik bekar kaçamakta kocasının izniyle.. Eski gruptan eksiklerimiz Ayhan, Christina ve her zaman ki gibi vakit bulup gelemeyen Aziza. Anlayacağınız gibi çok uluslararası, bu yalnızlık kavramı da..

Amaç tek bekar olanlarda: bir araya gelip, yiyip içip, sevilecek birinin eksikliğinin hüznünü def etmek kafalardan bir göbek havasında ya da Tarkan şarkısında. Kafaları dağıtmak, belki de doldurmak, birlikte dinlenen müzik, atılan kahkahalarla. Gene becerdik biraraya gelmeyi, gülüp eğlenmeyi ama bağışıklık kazanmakta gönlüm yavaştan, bu özenle hazırlanmış ve sahnelenmiş oyuna da.

6 santım topukların üstünde geçen 4 saatlik dans maratonun ardından kramplar girmekteyken ayaklarıma, yalnızlığımı buldum kalbimde ve aklımda, akşam yatağıma uzandığımda. Kanımca, Cuma erken olmuştu aşımız için, Pazartesi günkü Sevgiler Günü’ne karşı olan savunmamızda. Pazar’ı beklemeliydik ama eşsizlikten beter işsizlikten var sanırım bir çoğumuzun sıralamasında.

Hele akabindeki iki gün…Düşmanı bekleyen nefer misali, bilinçaltım devriye gezmekte civarında gönlümün. Ne kadar düşünmek istemesem de, yaklaşmaktaki gün aklımın arka bir ucundaş ufaktan bir çimdikleme ruhumda.

Üstelik bu sene Sevgililer Günü kartı aldıgım ilk sene.. Ama aşktan yana bir ümit yok gene de… Gene de şahsıma yapılmış bir jeste karşılık ben de bir telgraf çekmek istedim “gizli hayranım” olan beye. Gel gör ki telgraf hizmeti kalmamış ABD’de. Ben de nostaljiyi yakalayabilmek uğruna Mors alfabesi öğrenmeye çalıştım bir gece de. Cevabını da aldım benzer bir gizlilikte, çikolata vaad eden gelecek seneye… Gene de bir demet çiçek gelmedi kapıma ya; bakar mısınız, aşksız bir flörtleşme denemesine? Bu koşusturmaca da, bunca derdin arasında, nasıl ve ne zaman vazgeçtim aşktan sahi ben? Yoksa yaşlanıyor muyum ne?

Merak ediyorum,
bir elimde bir demet çiçek,
diğer elim sevgilimin elinde,
gönlümde aşk,
yüzümde gülümseme…
gün gelip gerçekten yaşanacak mı
şu kalan ömrümde ?

içimde cılız bir ses,
ürkerek de olsa
hala ümit etmekte..


Bir yılı sevgilinizle karşılıklı kıymet bilerek geçirmeniz dilegimle..


Sevgiler
Hediye (’90)

0 Comments:

Post a Comment

<< Home